25 Eylül 2016 Pazar

MUSA-HIZIR KISSASI

         



            Musa ve Hızır kıssası, insanlar tarafından tam anlaşılamayan ya da anlaşıldığı halde efsaneleştirilen bir kıssadır. Efsaneleştirme ve verilmek istenen mesajı görmemek yanlış bir tutumdur. Yanlış bir tutumun devamında bu olaylar daha büyük bir mite dönüşmüş ve efsaneleşmiştir. Kıssanın anlatılma sebebi yani bize vermek istediği mesaj yerine olayda adı geçen bilgin kula yoğunlaşılmış ve bunun varlığı sürekli sorgulanmıştır. Gerçekten hızır var mı ? Hızır kimdir? Nerededir? gibi sorularla sadece hızır odaklı düşünülmüştür.

            Bu kıssa Kuranı Kerimde  KEHF SURESİNİN 60. ayetinden başlayarak 82. ayete kadar devam eder. Kıssanın içinde HIZIR kelimesi geçmez BİLGİN BİR KUL diye bahseder. Buna rağmen bu kişinin hızır olacağı kanısına varılmış ve meallerde öyle çevirmişler veya parantez içi hızır yazmışlar. İlgili ayetler: 


- Musa, genç arkadaşına: “İki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar devam edeceğim veya senelerce  gideceğim.” demişti.

- Her ikisi, iki denizin birleştiği yere varınca balıklarını unuttular. Balık, denizde kendi yolunu tuttu.

- Oradan uzaklaştıklarında Mûsâ beraberindeki gence, “Yemeğimizi getir, bu yolculuğumuzdan dolayı çok yorgun düştük” dedi.

- (Genç) “Gördün mü! Kayaya sığındığımız sırada balığı unutmuşum. –Doğrusu onu sana söylememi bana ancak şeytan unutturdu- Balık şaşılacak bir şekilde denizde kendi yolunu tutup gitti” dedi.

- (Mûsâ:) “İşte aradığımız bu idi” dedi. Bunun üzerine tekrar izlerini takip ederek gerisin geri döndüler.


- Böylece katımızdan, kendisine rahmet verdiğimiz ve ledün ilmimizden öğrettiğimiz kullarımızdan BİR KUL  buldular.

- Musa  ona şöyle dedi: “Rüşde/Olgunluğa ulaşmak üzere, sana öğretilen (ilmi ledun)den bana öğretmen için, sana tâbî olabilir miyim?”

- (Bilgin KUL) “Muhakkak ki sen, benim maiyetimde (benimleyken vuku bulacak olaylara) sabretmeye asla güç yetiremezsin.” dedi.

- (Bilgin KUL) “İç yüzünü kavrayamadığın bir şeye nasıl sabredersin?”

-  (MUSA ) “İnşaallah , beni sabırlı bulacaksın. Ve sana emirlerde asi olmayacağım.” dedi.


- (BİLGİN KUL) Eğer bana tâbi olursan, sana o konuda bilgi verinceye kadar hiçbir şey hakkında bana soru sorma! dedi. (bkz. kehf suresi 60 - 70 ) 




Ayetlerde belirtildiği gibi Musa peygamberimizin karşılaştığı kişi  kendisine bilgi verilen bilgin bir kuldur. Peki insanlar kul deyince hemen akıllarına başka bir insan gelir. Kul, sadece insan mıdır? Bakalım...


- Mesih de, Allah'a yakın MELEKLER DE, ALLAH'A KUL OLMAKTAN asla çekinmezler. Kim Allah'a kulluk etmekten çekinir ve büyüklük taslarsa, bilsin ki, O, onların hepsini huzuruna toplayacaktır. (bkz. nisa 172)

- Onlar, RAHMAN'IN KULLARI OLAN MELEKLERİ de dişi saydılar. Onların yaratılışına şahit mi oldular? Onların yalan şahitlikleri yazılacak ve sorgulanacaklardır. (bkz. zuhruf 19 ) 

Görüldüğü üzere Allah 'ın kulları yalnızca insanlar veya cinler değildir. Meleklerde Allah'ın kullarıdır. Karşılaşılan olaylar silsilesinden sonra BİLGİN KUL yaptıklarının kendi nefsi dahilinde olmadığını verilen emir doğrultusunda yaptığını kehf süresi 82.ayette belirtiyor. Öğretilen bilgiyi uyguluyor. Meleklerde öğretilen bilgiyi uygulayan ve verilen emri harfiyyen yerine getiren varlıklar değil midir? İlgili ayetler: 


- Melekler, "Seni bütün eksikliklerden uzak tutarız. Senin bize ÖĞRETTİKLERİNDEN BAŞKA bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Şüphesiz her şeyi hakkıyla bilen, her şeyi hikmetle yapan sensin" dediler.

- Onlar/Melekler  görevlerinde asla KUSUR ETMEZLER. (bkz. enam 61 den) 

Şimdi tüm verileri birleştirelim. Bilgin kula Allah tarafından ledün ilmi öğretilmiş ve o kul bu ilimden doğan bilgiyle Allah 'ın emirlerini yerine getirmiştir. Yaptıklarının kendi insiyatifinde olmadığını Allah'ın emriyle hareket ettiğini vurgulamıştır. Allah, meleklere de ilim öğretmiştir. Melekler bu ilimle hareket etmektedir. Verilen emri harfiyyen uygulayıp Allah'ın emriyle hareket etmektedirler. Bundan dolayı BİLGİN KUL denilen kişinin MELEKLERDEN biri olma ihtimali oldukça yüksektir. Ki melekler de insan şekline girebilmektedir. Gelelim Musa peygamberimizle bilgin kul arasında cereyan eden olaylara...

-  Derken yola koyuldular. Nihayet, bir gemiye bindiklerinde (BİLGİN KUL) gemiyi deldi. Mûsâ, “Sen onu içindekileri boğmak için mi deldin? Doğrusu, büyük bir iş yaptın.” dedi.

- ( BİLGİN KUL ): “Muhakkak ki sen, benimle beraber sabırlı olmaya asla güç yetiremezsin, demedim mi?”

- ( MUSA ), “Unuttuğum için beni sorgulama ve bu işimde bana güçlük çıkarma!” dedi.

-  Yine yola koyuldular. Nihayet bir erkek çocukla karşılaştıklarında, (BİLGİN KUL) onu öldürdü. Mûsâ, “Bir cana karşılık olmaksızın suçsuz birini mi öldürdün? Andolsun çok kötü bir iş yaptın!” dedi.

- ( BİLGİN KUL ): “Muhakkak ki sen, benimle beraber sabırlı olmaya asla güç yetiremezsin, demedim mi?”

- (MUSA)  şöyle dedi: “Eğer bundan sonra sana bir şey sorarsam artık benimle arkadaşlık etme! Benimle arkadaşlık etmemen için kabul edilebilir bir özüre ulaştın.”

-  Yine yola koyuldular. Nihayet bir şehir halkına varıp onlardan yiyecek istediler. Halk onları konuk etmek istemedi. Derken orada yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar gördüler. (BİLGİN KUL)  hemen o duvarı onardı. Mûsâ, “İsteseydin bu iş için bir ücret alırdın” dedi.

- (BİLGİN KUL)  “İşte bu birbirimizden ayrılmamız demektir” dedi. “Şimdi sana sabredemediğin şeylerin içyüzünü anlatacağım.”

-  “O gemi, denizde çalışan birtakım yoksul kimselere ait idi. Onu yaralamak istedim, çünkü onların ilerisinde, her gemiyi zorla ele geçiren bir kral vardı.”

- “Çocuğa gelince, anası babası mü’min insanlardı. Onları azgınlığa ve küfre sürüklemesinden korktuk.”

- “Böylece, Rablerinin onlara, bu çocuğun yerine daha hayırlı ve daha merhametli bir çocuk vermesini istedik.”

-  Ve duvar ise şehirde iki yetim çocuğa aitti. Onun altında, onlara ait bir define vardı. Ve onların babası salih bir kimse idi. Bu sebeple Rabbin, o ikisinin gençlik çağına erişmesini ve Rabbinden bir rahmet olarak, defineyi çıkarmalarını istedi. 


- Ve ben, onu KENDİ EMRİM ile  KENDİ İSTEĞİMLE YAPMADIM. Allah’ın emriyle yaptım. İşte bu, sabırlı olmaya güç yetiremediğin şeylerin olayların tevilidir/yorumudur. (bkz. Kehf  71- 82 )


Musa peygamberimiz bilgin kulun yaptığı işler karşısındaki tepkisi oldukça normaldir. Çünkü ona göre haklı bir sebep olmadıkça cana kıymanın suç olduğunu bilmektedir (bkz. isra 33) Durduk yere bir gemiyi delmenin yanlış olduğunu ve hazine çıkacakken hazinenin kapatılması bulunduğu  zamana ve konuma göre yanlış davranışlardır. Ona verilen bilgi bu olayları kavramaya yetmemektedir. Bu yüzden sabredememiş ve suçlamıştır. Bilgin kulda yapılanların bir suç teşkil etmediğini ve olayların gerçek yüzünü söylemiştir. Gemiyi delmeseydim gemi kralın eline geçecekti. Çocuğu öldürmeseydim anne babası zalimlerden olacaktı. Hazineyi kapatmasaydım yetimler faydalanmayacaktı diye açıklama yapmıştır. Bilgin kul tüm bunları ALLAH 'IN EMRİYLE YAPTIĞINI vurgulamıştır. Farkındaysanız Allah bunu istedi diyor kehf suresi 81 ayette...Musa peygamber verilen bu bilgiden sonra onun haksız fiil yapmadığına kanaat getirmiş olduğunu zannediyorum. 

ALLAH, zamanın efendisidir. Zamanın her evresini kontrol eder. Geçmiş gelecek ve şimdiki zaman sadece bize göre kavramlardır. ALLAH bu kavramların içine hapsolmayacak kadar güçlü ve kudretlidir. Olayların tüm içeriğini olacak olan olayları bilir. O herşeyi bilendir. Meleklere de bu bilgilerden aktardığı ve emriyle olayların seyrini değiştirdiği kudretini görüyoruz. Belkide gemi kral tarafından ele geçirilmişti ve içindeki salih insanlar öldürülmüştü. Çocuk yaşadı ve anne babası küfre düştü. Duvardaki hazine başka birinin eline geçti ve yetimler faydalanmadı. Olayların böyle seyretmesi olumlu bir sonuç doğurmamasından kaynaklı emriyle bir kulu/ bir meleği görevlendirip olaylar öncesinde seyrinin değişmesini sağladı. Kim bilir belkide o anne baba hayırlı bir evlat istedi ve bu isteği doğrultusunda hayırsız olan evlat öldürülmüş oldu. Gemidekiler Allah'ın yardımını diledi zalim kraldan kurtulmak istedi ve seyir bu duaya göre değişti. MUTLAK HAKİM OLAN ALLAH duamıza cevap verir ve biz ne istersek aslında seyri o şekil değiştirebilir.  

Diyelim ki doğar doğmaz çocuğunuz öldü ve siz isyanlardasınız ne günah işledik ki bu çocuğumuz öldü. O çocuğun günahı neydi ki bize bağışlanmadı diye düşünüyorsunuz. Belkide ileride asi ve küfür ehli bir çocuk olacak ve o zamanda Allah 'ım keşke bana bu oğlu vermeseydin diyeceksiniz. İç yüzünü kavrayamadığımız için sabredemiyoruz...

Ya da yolda giderken arabanın lastiği durduk yere patladı bi yere yetişecekken geciktiniz. Kim bilir belkide ileride kaza geçirecektiniz lastik patlaması buna engel oldu. Siz ya durduk yere masraf açıldı diyorsunuz çünkü olayın iç yüzünü bilmiyorsunuz.

Hayatınızda bir şeyler olmasını istiyorsunuz ama her şey üzerinize geliyormuş gibi hissediyorsunuz. Tüm ters olaylar üzerinizde gibi hissediyorsunuz. Belkide bu olaylar sizi doğacak diğer olaylardan kurtarmak için tasarlanmıştır. Bilemezsiniz. Bir çocuk istiyorsunuz hayırlı ya da hayırsız farketmez yeter ki olsun diyorsanız size isteğiniz sunulur. Eğer hayırlısını istiyorsanız ve olmuyorsa belkide en hayırlısı olacaktır. Bu hayrın gelmesi de biraz zaman gerektirecektir. 


-Olur ki, bir şey sizin için hayırlı iken, siz onu hoş görmezsiniz. Yine olur ki, bir şey sizin için kötü iken, siz onu seversiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz. (bkz. bakara 216 dan) 

-Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. sabredenleri müjdele. (bkz. 155)

     Enbiya suresi 35.ayette belirtildiği üzere hâyır sandığımız şeylerde ve şer olarak gördüğümüz şeylerle sınanmaktayız. Bize düşen sabretmektir. Bu kıssadaki ana düşünce bana göre budur. Buna uygun düşen bir videoyu sizinle paylaşmak istiyorum





    Kıssadaki mesajdan ziyade bilgin kulu HIZIR yapmışlar. Hızır'ı da darda kaldığımızda, başımıza kötü bir şey geldiğinde ''Yetiş ya Hızır'' diyerek gelen bir varlık haline dönüştürmüşler. Kuran'da özellikle yardım edicinin Allah olduğu vurgulanmasına rağmen bu algı resmen şirk algısına dönmüştür. Kuran özellikle ordaki şahsın ismini söylememiştir ki böyle bir algı oluşmasın Allah dışında başka merciyi de aracı edinilip yardım istenmesin diye... İnsanlar ise olmaması gereken algıyı oluşturup isimlendirmiş ve Allah dışında yardımcı edinmiştir. 

 - Göklerin, yerin ve bunlardaki her şeyin hükümranlığı YALNIZCA Allah'ındır. O her şeye hakkıyla gücü yetendir. (bkz. maide 120)

- (Allahım!) yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. (bkz. fatiha 5) 

- Öyleyse YALNIZ BENİ ANIN  ben de sizi anayım. Bana şükredin, sakın nankörlük etmeyin. (bakara 152) 

- Hayır! YALNIZ Allah YARDIMCINIZDIR. O, yardımcıların en hayırlısıdır. (bkz. ali imran 150) 

- Eğer mü'minler iseniz yalnızca Allah'a tevekkül edin. (bkz. maide 23 den) 

- Sonra dönüşünüz YALNIZ O'nadır. Sonra O, işlemekte olduklarınızı size haber verecektir. (bkz. enam 60 dan)


         Yetiş ya Hızır, Yetiş ya Ali , Yetiş ya Muhammed, Yetiş ya Gavs, Yetiş ya evliya demeyin yalnızca BENİ ANIN denmesine rağmen bunları söylemeniz Allah dışında rab edindiğinizi göstermektedir. Allah dan başka dualara cevap veren, yardım eden yoktur. 

SELAM VE DUA İLE...





13 Eylül 2016 Salı

İBRAHİM PEYGAMBER ve SINAVI (KURBAN)




        İbrahim peygamber; Kuranda en çok vurgulanan AKLETMEK, DÜŞÜNMEK, FARKINA VARMAK, OLAYLAR ARASINDA BAĞLANTI KURMAK VE GEÇMİŞ VE GELECEK ARASINDA BAĞLANTI KURUP BUNU SONUCA VARDIRMAK yetilerini kullanan bir peygamberdir. 


İşte böylece İbrahim'e göklerdeki ve yerdeki hükümranlığı ve nizamı gösteriyorduk ki kesin ilme erenlerden olsun.

        Andolsun, daha önce de İbrahim'e doğruyu yanlıştan ayırma yeteneğini verdik. Biz zaten onu biliyorduk.

        Üzerine gece karanlığı basınca bir yıldız gördü. "İşte Rabbim!" dedi. Yıldız batınca da, "Ben öyle batanları sevmem" dedi.
Ay'ı doğarken görünce de, "İşte Rabbim!" dedi. Ay da batınca, "Andolsun ki, Rabbim bana doğru yolu göstermezse mutlaka ben de sapıklardan olurum" dedi.

Güneşi doğarken görünce de, "İşte benim Rabbim! Bu daha büyük" dedi. O da batınca (kavmine dönüp), "Ey kavmim!" Ben sizin Allah'a ortak koştuğunuz şeylerden uzağım" dedi.

        "Ben hakka yönelen birisi olarak yüzümü, gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Ben Allah'a ortak koşanlardan değilim." (bkz. enam suresi 75-76-77-78-79, enbiya 51)

İbrahim peygamber güneşin, ayın, yıldızların bir düzene göre hareket ettiğini gözlemlemiş ve bu düzeni gerçekleştirenin tek bir YARATICI olduğu sonucuna varmıştır. Bu yaratıcının Allah olduğunu yeri, göğü , güneşi, ayı , yıldızları ve kainatı yarattığına inanmıştır. Yanlızca Allah'a teslim olmuştur. Çevresinde var olan bütün putperestlikten hakikate yüzünü dönmüştür. Bu yüzden Ali imran 67.ayette  hanif olarak yüzünü hakikate döndürdü denilmiştir.

Tüm inancına rağmen yine de yaratıcının Allah olduğunu gözleriyle de görmek ister. Allah'tan ''Bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster '' der. Yüce Allah 4 adet kuş alıp eğitmesini kendine alıştırmasını ister. Alıştıktan sonra parçalara ayırıp tüm kuşların parçalarını her bir dağa yerleştirmesini söyler. Kuşlar tekrardan bütün bir şekilde kendine geldiğini görünce tamamen teslim olur. (bkz. bakara 260) 

Aslında verilen bu kuş mucizesi bir anlamda kıyamet zamanında nasıl dirileceğimizi temsil etmektedir. Kuşların parçalanması ve ölmesi gibi ölüyoruz ve herkes bir yerlere gömülüyor. Kıyamet zamanı tastamam bir şekilde her bir dağın ardından sahibimize yani yüce Allah'a dönmüş oluyoruz. Bu mucizedeki alıştırmanın gayesi kuşlar dirildikten sonra başka yerlere gitmesin İbrahim peygamberin yanına gitsin diye düşünüyorum. 

İbrahim peygamber inancı oturduktan sonra orada bulunan diğer insanların da DÜŞÜNMESİNİ, AKLETMESİNİ sağlamaya çalışır. Putları teker teker kırar en büyük puta dokunmaz. En büyük putun üzerinde baltayı yerleştirir. İnsanlar putu İbrahim peygamberin kırdığını öğrenir. İbrahim peygamberde kendisini savunamayacak kadar aciz olan tanrılarınız sizi nasıl savunacak der. En büyük puta dönerek kendine baltayı verdiğim putta ben yapmadım diyemeyecek kadar aciz değil midir? Bu kadar aciz olan varlıklar sizin nasıl tanrınız olabilir diyerek insanların düşünmesini, farkına varmasını sağlar. Oradaki topluluk bunun farkına varır içlerinden ''Bunun üzerine birbirlerine dönüp, "Hiç şüphesiz asıl zalimler sizsiniz siz" dediler.'' (enbiya 64 den)

Daha sonra o memleketin kralı, canlı putu Nemrut ile tartışır. Nemrut, kendinin yaratıcı olduğunu, öldürüp diriltme yetkisinin kendisinde olduğunu söyler. İbrahim peygamberde canlı putun AKLETMESİ, DÜŞÜNMESİ için der ki  , "Şüphesiz Allah güneşi doğudan getirir, sen de onu batıdan getir". Bunun üzerine dona kalır çünkü bunu yapamayacağının farkındadır. İlahlık iddiası suya düşer. Farkındaysanız tüm insanlara aklederek onların düşünmesini sağlayarak yola koymak istiyor. 

Tüm bu olanlara rağmen İbrahim peygamberi ateşe atarlar ve ordan da mucizevi bir şekilde kurtulur. Allah dan soyunun devamı için bir evlat ister. Evladı İsmail peygamber dünyaya gelir. Rüyasında evladını boğazladığını görür. Muhtemelen bu rüyayı birçok kez görmüş olmalı ki rüyayı İsmail peygambere anlatır. İsmail peygamberde emrolunanı yap diye babasına ve Rabbine teslim olmuştur. Rüya ile amel edilir mi yada edilmez mi tartışmasından önce peygamber rüyalarının özelliğine dikkatinizi çekmek isterim. 

Kurana göre Yusuf peygamber rüya görmüştür ve o rüyanın gerçekleştiğine şahit  olmuştur. Hatta Yusuf peygamberin bir rüya yorumcusu olduğu ve o yorumların birebir yansımasının gerçekleştiği de vurgulanmıştır.  

İbrahim peygamber özellikle diyor seni BOĞAZLADIĞIMI GÖRDÜM. (bkz. saffat 102) 
Daha sonra da "Gördüğün rüyanın HÜKMÜNÜ yerine getirdin. Şüphesiz biz iyilik yapanları böyle mükafatlandırırız." (saffat 105)

Tevrata göre kurbanlık olacak kişinin İSHAK peygamber olduğu söyleniyor. Kuran bu bilginin yanlış olduğunu kurban olacak kişinin İSMAİL peygamber olduğunu özellikle vurguluyor. Tevrata göre İbrahim peygamberin büyük oğlu İSMAİL peygamber, Tevrata göre ilk oğulları isteyen bir tanrı var. Buna rağmen ilk oğlu değilde ikinci oğlu kurban etmiş gibi göstermişlerdir. Zaten tahrif edildiği o kadar belli ki o kurbandan sonra oğullar vereceği ve soyunun devam edeceği de tevratta yazmasına rağmen ikinci oğlu kurban gibi göstermişler. Kuranda bu yanlış anlayış düzeltilmiş ilk oğul yani İsmail peygamber kurban için götürülmüştür ve İbrahim peygamber sınanmıştır. Oğlunu kurban etmeden kurbanlık bir kuzu gönderilmiş onu Allah yolunda kurban etmiş sayılmıştır. Hani İBRAHİM bir takım kelimelerle sınanmıştı bölümünün sınama kısmı İsmailin kurban edilmesiydi. Yani gerçekten de Allah'a bu derece teslim olmuş muydu? Bunun sınavını verdi. Sınavı geçtiği için ona büyük bir soy bahşetti.Ardından İshak peygamber müjdelendi. Makamını yükseltti.  

Buradaki esas ders İbrahim gibi bir peygamberin tüm ilahları parçalayan peygamberin tek ilah olan Allah karşısındaki teslimiyeti dudak uçuklatır. İbrahim peygamber zamanında Allah 'ı sınamış ona ölüleri dirilttiğini göstermesini istemişti. Buna karşılık Allah ona gösterdiği mucizelerinden sonra onu ağır bir sınava tabi tuttu. Ateşe atılma, oğlunu kurban etme gibi..  

  Museviler ve hristiyanlar kendi aralarında çekişmektedirler. İbrahim peygamberin Musa ve İsa peygamberden önce yaşadığını ve İncil ve Tevrat yokken var olduğunu söyler.Kuran, Musa ve İsa peygamberin İslam peygamberi olduğunu vurguladığı gibi İbrahim peygamberinde İSLAM peygamberi olduğunu vurgular. İbrahimin dinine tabi olun denmesinin amacı bence AKLEDEREK, DÜŞÜNEREK , DOĞRUYU YANLIŞTAN AYIRT EDEREK gerçekleşmesi gereken bir imandır. 

Kurban olayı tevratta da geçmekte hristiyanlar ve yahudiler tarafından var olduğu bilinmektedir. Bunu resmeden sanatçılarda vardır.

Rembrandt adında ressamın elinden İbrahim peygamberin İshakı kurban edişi.

  SELAM VE DUA İLE...