7 Şubat 2016 Pazar

ADALET KAVRAMI ÜZERİNE



ALLAH, İNSANLAR arasında HÜKMETTİĞİNİZ zaman ADALETLE hükmetmenizi EMREDİYOR. ( bkz. nisa 58 den)

Eğer HÜKMEDECEK olursan aralarında ADALETLE HÜKMET. (bkz. maide 42 den)

Aramızda ADALETLE HÜKMET. (bkz. sad 22 den)

Biz sana Kitab'ı hak olarak indirdik ki, insanlar arasında Allah'ın sana öğrettikleri ile HÜKÜM veresin (bkz. nisa 105)

Kuranda HÜKMÜN yalnızca ALLAH'A ait olduğunu söyleyen Enam suresi 57. ayet enam suresi 62. ayet ve diğer ayetlerde bahsedilen HÜKMÜN mutlak hüküm olduğunu SON HÜKÜM vericinin ALLAH olduğu vurgulanmıştır.

Bu ayetleri baz alarak insanlar arasında hüküm konulmaz.İnsanlar birbirine hüküm veremez gibi anlayışlar ortaya çıkmıştır. Halbuki insani ilişkilerde mutlaka bir sorun olacak, mutlaka birileri başkalarından davacı olacak. Mutlaka birileri başka birisine haksızlık edecek. Bu durumda kaos ortamı oluşmaması için ADALETİ gerçekleştirecek insanların var olması gerektiği (bkz. ali imran 104, ali imran 21, nisa 135, araf 181, araf 29, şura 15, hadid 25) söylenmiştir. Bu durumda adaleti gerçekleştirecek insanlar ,insanlar arasında hüküm vermiş oluyor. Yukarıda belirtilen ayetlerdeki gibi Allah hükmederken ADALET ile hükmetmemizi emrediyor.

Kuran, insanın insanla olan ilişkilerinde SINIRLAR koyar.Zina, hırsızlık, faiz, adam öldürme gibi cezası vurgulanan şeylerin insan-insan ilişkisi dahilinde ve başkasının hak ve özgürlüklerini zedeleyici, zorlayıcı, engelleyici, bitirici davranışlar olarak görüyoruz. İnsan- insan ilişkisinde özgürlük tanımı başkasının özgürlüğünü kısıtlamaya başladığı anda biter. Yani özgürüm son ses müzik açıp dinleyebilmeliyim anlayışı diğer özgür insanların gürültünden dolayı rahatsız olacağından bazı özgürlüklerini sınırlandırman gerekir. Herşeyi yapabilme arzusu içinde yanıp kavrulan insanoğlu, yeryüzünün tamamını ele geçirsede doymayacak iştaha sahip olduğu için elbette sınırlandırılmalıdır. Bu dünya herkesin yaşadığı dünya ise mutlaka belli kuralların olması muhtemeldir.

İslam adı altında kendilerini seçilmiş adledenler kendilerine uyulması için ilk önce kutsallık giysisi kuşanmışlardır. Daha sonra iktidar olmaları için bize uyun kurtulursunuz demişlerdir. Gayeleri adaleti sağlamaktan çok kendilerini beslemek , nesillerini ihya etmek ve diğerlerini yok etme , bastırmak arzusu içinde olmuşlardır. Tarihin her devrinde bu olaylar cereyan etmiştir. Sadece emevi döneminde değil, hristiyan dünyasıda, yahudi dünyasıda aynı şekilde kendilerini kutsal soy ilan edip krallıklar inşa etmiştir. Gerçekte yapılması gereken krallıklar değil krallıkta olsa adil olmak iken krallığı üstünlük kabul edip diğerlerini kulları yapanlar Kuranın emrettiğine uymamışlardır.

Kuran, hilafet sistemini önermez veya eleştirmez. Hilafet, Kurandan sonra ortaya çıkmıştır. Kuranda yeryüzünde bulunan beşeri sistemler içinde şu daha iyidir şu daha kötüdür demez.Yani krallık, demokrasi, teokrasi, monarşi, oligarşi , totaliter gibi rejimlerin doğruluğu ancak ADALETİ UYGULAMA , LİYAKATI, İSTİŞAREYİ UYGULAMA yolunda doğruya yakın olabilir. Bir ailenin , bir soyun, bir ırkın ve onun babadan oğula hak talep edip başa geçmesi ve onun diğer insanların yönetmesi islami değildir. Ancak belli bir bilgi birikimine sahip ehil kişilerin başa geçmesiyle doğru olan gerçekleştirmiş olur. Halife ebu Bekir seçimle başa gelmiştir. Halife Ömer , ebu Bekirin isteğiyle onun vasiyeti üzerine başa geçmiştir. Halife Osman, halife Ömerin önerdiği 7 kişilik heyet tarafından seçilmiştir. Halife Ali, her kabilenin önderlerinin kendisini seçip biat etmesiyle başa geçirilmiştir. Her halifenin başa geçmesi bile farklı iken tek bir sistemden söz etmek mümkün müdür? oligarşiden söz etmek mümkün müdür? krallıktan söz etmek mümkün müdür? babadan oğula miras olsaydı halifeler kendi oğullarını halife olarak seçmezler miydi? çoğunluğun dediğine uymak değil herkesin ortak kararınına uymak en iyisi değil midir?

Kuranın yönetimle ilgili emri ADALET, LİYAKAT, HAKİKAT, İŞTİŞARE dir. Sürekli üzerinde durulması gereken EMİRLER bunlar olduğu halde işi beşeri sistemlere yöneltenler Allah 'ın emrinin sistem farkı olmaksızın bunların UYGULANMASINI İSTEMESİ olduğunun farkına varmıyor. Farkına varıp üzerini örtenlerde mevcuttur. Yani Davut peygamberin bir kral olması , Süleyman peygamberin kral olması krallık sistemini uygulamaları krallığı meşrulaştırmaz. Krallıkta olsa Adaletli olmayı ve bir işe hüküm verirken iki tarafında dinlenmesi gerektiği öğütlenir.(örneğin davut peygamberin davar sahiplerini dinlemesi gibi). Muhammed peygamber adalet sistemini oluşturmaya çalışmıştır. Kuranda emredilen adalet , liyakat, hakikat çerçevesinde yani bu emirler çerçevesinde devletin başında olmuştur. Her ırktan, her düşünceden insanları tek çatı altında birleştirmiştir. Bugün islam adı altında şeriattan bahsedenler kendileri dışındakileri öldürmeyi hedeflemekteyken Allah'ın resulü onları öldürmedende beraber yaşamanın çözümünü bulmuştur. Nitekim Allah , Kuran'ın mümtehine 8. ayetinde size karşı savaşmayan, sizi yurtlarınızdan çıkarmak istemeyenlere karşı ADİL olmamızı emretmiştir.

Allah, sizi, din konusunda sizinle savaşmamış, sizi yurtlarınızdan da çıkarmamış kimselere iyilik etmekten, onlara âdil davranmaktan men etmez. Şüphesiz Allah, âdil davrananları sever. (mümtehine 8)

Allah, size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Doğrusu Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor! Şüphesiz ki Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.(nisa 58)

Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz, sakın ha sizi adaletsizliğe itmesin. Âdil olun. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.(maide 8)

Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor. (nahl 90)

Ölçtüğünüzde ölçmeyi tam yapın, doğru terazi ile tartın. Bu daha hayırlı, sonuç bakımından daha güzeldir.(isra 35)

Aranızda birbirinizin mallarını haksız yere yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını bile bile günaha girerek yemek için onları hâkimlere (rüşvet olarak) vermeyin. (bakara 188)

Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa, Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun. Şahitlik ettikleriniz zengin veya fakir de olsalar adaletten ayrılmayın. Çünkü Allah ikisine de daha yakındır. Öyle ise adaleti yerine getirmede nefsinize uymayın. Eğer şahitlik ederken gerçeği çarpıtırsanız veya şahitlikten çekinirseniz bilin ki şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. (nisa 135)

Ayetlerde belirtildiği gibi düşmanda olsa, zenginde olsa, fakirde olsa, ana veya babamızın aleyhindede olsa adaleti sağlamak için DOĞRUYU söylememizi emretmiştir. Kişilerin ırkı, statüsü, yakınlığı , akrabalık bağı adil olmamıza engel olmamalı. Hatta saptırmak için hakimlere, savcılara rüşvet vermeyin diye belirtilmektedir. Yargılanırken herkese eşit davranmalı , aynı suçu işleyenlerin dini , ırkı, statüsü öne çıkarılmadan aynı cezaya çarptırılmalıdır. Adaletin tam manasıyla gerçekleşmesi için Kuran'ın önerdiği budur. Kişilerin zengin olması, fakir olması, ırkı göz önüne alarak değil ehil olup olmamasıyla kişiler seçilmelidir. Sadece yönetim kademesinde değil tüm mesleklerin icraasında liyakata önem vermek gerekir. Adam kayırma, rüşvet , soy bağı ile birileri mevkiye getirilmemelidir. Tek bir kişinin sözüyle değil ehil olan kişilerin ortak kararıyla karara varmak gerekir. Mevkiye getirilirken mutlaka onları denetliyecek mekanizmalarında olması gerekmektedir. Allah'ın hükmü adalet, liyakat, hakikat, istişaredir. Allah'ın hükmüyle hükmetmemek tüm bu sayılanları uygulamaya koymamaktır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH BİLİR.

SELAM VE DUA İLE...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder